top of page

Öfkemi Büyütüyorum

  • leydasisman
  • 4 Nis
  • 2 dakikada okunur

Öfkemi Büyütüyorum
Öfkemi Büyütüyorum

Adaletsizlikler, bunun üzerine kurulu organizasyonlar, düşürülen beklentiler, meşru kılınan hukuksuzluklar, memnun olunmayan işler, kurumlar, şirketler. Halkını korumayan devletler, içindeki hiçbir şeyi korumayan bir devlet… Sadece kendi varlığını tabi kılmaya, kendi dönemini sürdürmeye, belirli bir kesimin sefahat içinde yaşamasına çalışan bir yapı.

Çok öfkeliyim, daha önce de bu kadar öfkeliydim. Çoğun çoku oluyor her öfkelenişim ama ilk öfkelendiğim kadar da harekete geçirmiyor. Bugün çaresizlik içinde bakmak ve üzülmek değil niyetim. Depresif, pasif bir hareketsizliği değil, öfkeli bir isyanı örgütlemek istiyorum.

Nasıl hareket edebilirim? Nasıl bağırabilirim, nasıl çığlık atabilirim, nasıl yumruklayıp, tekmeleyip, kendimi zincirleyebilirim? Ertesi sabah kalkıp işe gidecekken, ertesi sabah yine birileri daha zengin olsun, birileri sadece kendi kârı ve çıkarı için benim değerlerimi hiçe saysın, doğrudan ya da dolaylı çevresindeki her şeye zarar versin diye kalkıp o işe gidecekken… Nasıl yapabilirim, bu çarkın bir parçasıyken, günün sekiz saati bu çark dönsün diye küçücük, anlamsız bir işteki büyük krizlerle boğuşurken? Nasıl çelme takabilirim, işler tıkırında yürüsün diye yolu açarken? Bilmem, sanırım işte böyle (!)

Kendimi, benliğimi, inandıklarımı, savunduklarımı, korumaya çalıştıklarımı nasıl ayrıştırabilirim yaptığım işten, düzeni sürdüren; bilerek, bilmeyerek katkı sağladığım o şeylerden? Nasıl her gün, gündelik hayatımın basit alışkanlıklarında yeniden ürettiğim bu döngünün aynı zamanda düşmanı olabilirim? Ne zaman böyle hissetsem aklıma Ursula K. Le Guin’in Mülksüzler kitabındaki şu olay geliyor: Ana karakter Shevek, kitapta kapitalizmin temsili olan ülkede devrimci eylemlere katılır. Eylemciler polisin şiddetli müdahaleleriyle karşılaşır ve eylemdeki insanların sığınabilecekleri, kaçabilecekleri evler, dükkanlar yoktur. Vardır ama hepsinin kapısı kilitlidir, herkes mallarını, eşyalarını, mülkünü korumaya çalışır. Polisin sert müdahaleleri ve işkenceleri ile eylemciler öldürülür, hareket bastırılır. İnsanlar karşı çıktıkları düzen tarafından bir kez daha öldürülür.

Ben ne zaman öldürüleceğim peki? Bu çelişkilerle uzlaşmak yitmem anlamına gelecek, uzlaşmamam ise hiç tam olarak denemediğim bir şey. Aksi nasıl olur bilmiyorum. Ne yaparım, ne yapmam gerek bilmiyorum. Ama dedim ya, buraya oturmak, çaresizlik içinde sinip, akışta savrulmaya gelmedim.

21 Şubat’ta yazmıştım yukarıdakileri. Şu an bunların hepsine cevap vermiş gibi hissediyorum. Boykot, grev, eylemler. Üretimi durdurmak, işi yavaşlatmak, boykot etmek, satın almamayı örgütlemek. Bunların hepsi yanıt oldu. Kendimi düzen içinde yok olmuş hissederken, şu an bir öğrencinin pankartındayım. Bir öğrencinin, Kürt’ün, Alevi’nin, işçinin, lubunyanın sloganındayım. Ben de oradayım, herkesle beraber kol kola girdim ve bu bataklıktan çıkmak için birlikte direniyoruz. Birbirimizin dalıyız ve birbirimize tutunuyoruz.

Ancak korkuyorum. Korkuyorum çünkü fişlenmiş olabilirim. Korkuyorum çünkü çalışıyorum. Korkuyorum çünkü bu yolda yürüyen herkesi yıldırmaya yeminli bir yapı var. Korkuyorum çünkü birinin gözü, beni korkutmak ve durdurmak için yüzlerce genci tutuklayacak kadar iktidar hırsıyla bürünmüş. Ama dedim ya, buraya oturmaya, çaresizlik içinde sinmeye gelmedim. Korkarak da bağırabilirim çünkü hâlâ öfkem ve haklılığıma inancım korkumdan fazla. Korkarak da bağırabilirim çünkü artık haksızca tutuklananların serbest bırakılması için sesimi daha da yükseltmem gerek. Çünkü direnmek ve mücadele etmek; korkumdan daha önemli, daha gerçek.

Yaşadığım çaresizlik çok beşeri, bu insan eliyle yapılmış bir sistemin ürünü. Sürmesi için bu çaresizliğe, bu yabancılaşmaya ve ayrışmaya ihtiyacı var. Bana hissettirilen yabancılaşmanın kaynağını biliyorum, artık eminim. Kendime bakmaktan ve aramaktan da bıktım zaten. Korkumun başarılı olmasının beni gittikçe dibe batıracağını da biliyorum. O yüzden durmuyorum. Kol kola girip, bir gün Saraçhane, bir gün Şişli, bir gün Kadıköy’e gidiyorum. Annemler geldi, onları aldım, Maltepe’ye gittim.

Durmuyorum, durmayacağım çünkü sessizlik bizi korumaz¹.


¹ Audre Lorde, Your Silence Will Not Protect You, Silver Press, 2017.





 
 
 

Commenti


Non puoi più commentare questo post. Contatta il proprietario del sito per avere più informazioni.

© 2025 powered by Vue.

bottom of page