Dinleyen, Düşünen ve Dönüştüren Bir Meslek Olarak Psikologluk
- gizemsener
- 10 May
- 2 dakikada okunur

Psikolog olmak, sıkça “dinleyen biri” olmakla eş tutulur. Oysa yalnızca dinlemeyiz, aynı zamanda duyarız, hissederiz, düşünürüz ve dönüştürürüz. Söylenmeyeni duymaya, söylenemeyeni dillendirmeye çalışırız. Psikolog olmak, insanların en kırılgan anlarına şahit olmak, bazen öfkenin, bazen çaresizliğin hedefi olmak bir yandan da orada kalmaya devam ederken dönüştürmeye çalışmaktır. Bir başkasının yükünü sırtlanmadan, onunla birlikte o yükün içinden geçmektir.
Bu meslek bir yandan insanın sınırlarını genişletir, diğer yandan zaman zaman o sınırların ne kadar zorlandığını hatırlatır. Ve psikolog olmak da bir tür yalnızlıktır aslında. Dinlerken susmayı, anlamaya çalışırken kendini geri çekmeyi, iyileştirirken görünmemeyi gerektirir. Ama tam da bu yüzden derin ve değerlidir. Ve bu derinliği taşımanın koşulları, her coğrafyada aynı değildir.
Türkiye’de psikolog olmak ise meslek olmanın ötesinde bir mücadeleye dönüşebiliyor. Üniversite yıllarından itibaren başlar bu mücadele, eksik müfredatlar, uygulama kısıtlılıkları, aşılanan yetersizlik duygusu, belirsiz yetki alanları, suistimaller, kamuda yok sayılma ve yıllarca ertelenen meslek yasası beklentisi…
Tüm bunların üzerine, yeni çıkan yönetmeliklerle birlikte psikolog unvanı, eğitimi psikoloji olmayan alanlardan gelen kişilere açılabiliyor. Bu da hem mesleki sınırları hem de toplumun psikoloğa olan güvenini zedeliyor. Oysa iyi bir psikolog olmanın yolu yalnızca birkaç sertifikadan geçmez. Uzun yıllar süren akademik birikim, etik duruş ve içsel bir sorumluluk duygusu gerektirir.
Ama tüm bu zorluklara rağmen, bu mesleği sürdürenlerin içindeki inatçı direnç, dayanışma ve tutku da bir o kadar da güçlü ve ancak tüm bunlara rağmen bu alanda oluşmuş çok güçlü kolektif bir bilinç de var. Meslektaşlar arasında artan dayanışma, psikoloji derneklerinin çalışmaları, genç psikologların kendini geliştirme çabası ve etik çerçevede yürütülen inatçı bir emek var.
Psikologlar konuşmadan da çok şey anlatır. Seanslar bittiğinde danışan gider ama anlatılanlar kalır. Bir bakış, bir kelime, bir suskunluk... Bunlar zihinde ve bedende birikir. O birikimi görünmez kılmak için içimizde büyük bir düzen kurarız. Bu düzenin adı çoğu zaman sessizliktir.
Ve bu sessizlik sadece içe dönük değil, toplumsal anlamda da görünmez bir emeğe dönüşür. Psikologların emeği, dışarıdan anlaşılması belki de en zor olan emek türlerinden biridir. Yaptığımız iş çoğu zaman bir "sonuç" üretmez, bir rapor, bir grafik, bir sayı gibi görünmez. Ama o görünmeyen işlerin içinde dönüşüm, iyileşme ve değişim yavaşça filizlenir. Bu yüzden psikolog olmak, görünmeden dönüştürmeyi göze almaktır.
Tüm bu görünmeyen emeğin ardında, psikolojiyi yalnızca bir iş değil, bir varoluş biçimi olarak gören bir meslek grubu var. Psikologluk yalnızca bir meslek değil, bir etik duruş, bir yaklaşma biçimidir. İnsanı anlamaya çalışmak, tüm karmaşıklığına rağmen onu yargılamadan dinlemek, sabırla yeniden ve yeniden merak etmeyi de beraberinde getirir. Kendini sürekli gözden geçiren, kendi kör noktalarını fark etmeye çalışan bir meslek grubuyuz. Bu hem yorucu hem de kıymetli bir yol. Yorgunluğu kadar onuru da büyük.
Ve bugün 10 Mayıs Psikologlar Günü. Biliyoruz ki bu yolu seçen herkesin içinde bir neden vardır. Her meslektaşımızın, kendine ve dünyaya yönelttiği o “neden” sorusunun saygıdeğer bir ağırlığı vardır. Bu yüzden kutluyoruz, sadece bir günü değil, bu mesleği sessizce sürdüren her psikoloğun varlığını. Birbirimizi anlamaya çalışmanın kıymetini. Ve belirsizlikler içinde meslektaşlarımızla kurduğumuz dayanışmayı.
İyi ki varsınız.
İyi ki buradayız.
Comments