top of page

Psikolojik Sağlık Da Politiktir

  • gizemsener
  • 11 Nis
  • 3 dakikada okunur

Psikoloji bireysel midir?
Psikoloji bireysel midir?

Terapiye gelen biri çoğu zaman kendine dönmek ister. Kendini anlamak, neden böyle hissettiğini çözmek, daha iyi hissetmenin yollarını aramak ister. Ama “kendine dönmek”, çoğu zaman dış dünyaya da bakmaktır. Çünkü iç dünyamız yalnızca bireysel deneyimlerden değil, aileden, kültürden, toplumdan, sınıftan ve kimlikten de oluşur. Bir kişinin iç sesi, çoğu zaman başkalarının sesiyle de örülüdür.

Bir şeyi yapamadığında kendini suçlaman çok kolaydır. Ama durup düşündüğünde bu gerçekten senin sesin mi? Yoksa seni bastıran, durduran, çekinmeni sağlayan bir dış etken mi var?

Bizi şekillendiren şeyler arasında büyüdüğümüz evin dili, içinde yaşadığımız toplumun normları, ait olduğumuz sınıf, görünür ya da görünmez kimliklerimiz, inançlarımız ve tabii ki maruz kaldığımız adaletsizlikler de vardır. Kendimize döndüğümüzde aslında bütün bunlarla yüzleşiriz, kendimize bakmak gördüklerimizle birlikte etkileşime girdiğimiz her şeyi yeniden gözden geçirmemize sebep olur.   

 

“Psikolojik olan politiktir” ne demek?

Bu ifade bazen bir slogan değil. Bireyin yaşadığı birçok içsel çatışmanın, dışsal gerçekliklerle, toplumsal düzenle, iktidar ilişkileriyle, normatif kabullerle bağlantılı olduğunu anlatır.

Bir kadın, toplumun “uyumlu ol” beklentisi yüzünden kendini sürekli bastırıyorsa ve bunun sonucunda kaygı yaşıyorsa,

Bir çocuk, ekonomik yetersizlikler nedeniyle okula odaklanmakta zorlanıyorsa, kendini yetersiz hissediyorsa,

Bir öğrenci, yalnızca haklarını kullandığı için aylarca tutuklu kalıyor; sınavlarına giremiyor, gelecek planları askıda kalıyorsa, geleceklerini kontrol edememenin getirdiği kaygı ve değersizlik hissi sadece kişisel bir sorun değildir.

Yalnızca fikir beyan ettikleri için özgürlükleri elinden alınan insanlar, etiketleniyor, yalnızlaştırılıyor. Ve bu durum hem bireyi hem de onunla özdeşleşen, benzer fikirleri olan herkesin kendilik algısını, kimlik duygusunu derinden sarsıyor.

Bu yaşantılar sadece bireysel değil. Yapısal adaletsizliklerin insanların üzerinde bıraktığı psikolojik izlerdir. Ve bu izler, sessizce büyür.  

Yani bu kişiler “rahatsız” değil. Onlar, rahatsız edici bir düzende yaşarken buna tepki verenler.

 

Sessizlik, bastırılmışlık ve suçluluk hissi

Toplumda açık bir adaletsizlik yaşandığında herkes bir seçim yapar. Görmek ya da görmezden gelmek. Ses vermek ya da susmak.

Bazıları korktuğu için susar. Bazıları belki “ne fark eder ki” der. Bazıları da “beni ilgilendirmiyor” diye düşünür. Ama sessizlik hiçbir zaman nötr değildir. Sessizlik, her ne sebeple olursa olsun sonucu aynıdır, iktidarın yanında durur.  Ve tüm bu adaletsizliklere ses çıkartmak bireysel değil, kolektif bir sorumluluktur.

Bu yüzden suçluluk hisseden biri “fazla hassas” değildir. Vicdanı hala çalışan biridir. Çünkü bazen bir şey yapmıyor olmak da ruhsal bir yük yaratır. İnsan, kendi değerleriyle yaşamadığını hissettiğinde içten içe yıpranır. Ve bu yıpranma da bireysel değil, sistemin bir parçasıdır.

Psikanalitik kurama göre dışsal olan zamanla içselleşir. Toplumsal kurallar, baskılar, beklentiler; kişinin üst benliğini şekillendirir. Ve bu üst benlik, bazen kişinin en sert eleştirmeni olur.

“Yetersizsin”

“Susmalısın”

“Bunu söylemen tehlikeli”

Bu ses sadece içsel bir çatışma değil, dış dünyanın izidir. Bu yüzden terapi odasında konuşulan birçok şey, sadece kişisel değildir. Toplumsal ve kolektif bir yükün dışavurumudur.

Freud’un dediği gibi, “Toplumun sesi önce dışarıdadır, sonra vicdan olur.”


Neden psikolog sessiz kalmamalı?

Çünkü psikolog olmak için yalnızca bireyin iç dünyasını anlamak yetmez, o dünyayı şekillendiren toplumsal yapıları da fark etmeyi gerektirir. Bir insanın yaşadığı kaygı, sadece kişisel değildir. Yoksulluk, ayrımcılık, şiddet, belirsizlik… Bunlar bireyin ruhsal dünyasına doğrudan etki eder.

Bu etkileri görmezden gelerek, suskunluğumuzla o sistemleri onaylamış oluruz.

Bu yüzden adaletsizlik karşısında sessiz kalmak “tarafsızlık” değildir. O an bir şey dememek, çoğu zaman gücü elinde tutanların sesini yükseltir. Elbette herkesin aynı şekilde konuşması gerekmez. Ama herkesin gördüğünü görmesi gerekir. Bir psikolog için bu, yalnızca etik değil, mesleki bir sorumluluktur da. Çünkü psikoloji sadece bireyle değil, bireyin içinden geçtiği dünyayla da ilgilenir. Ve o dünya sustuğunda, biz hala duyabiliyorsak, konuşmak bazen bir dayanışma değil, bir görevdir.


 
 
 

Comments


Commenting on this post isn't available anymore. Contact the site owner for more info.

© 2025 powered by Vue.

bottom of page